18 Mart 2013 Pazartesi

Get Well Soon Roxy'deydi!


Gecikmiş bir yazı!

Bazı tınılar bir gün gelir konar kulağımıza. Ne kadar çabalarsak çabalayalım gitmek bilmezler. Nedir onları özel kılan? Buna cevap vermeye benim havsalam yetmiyor. 
Ama şunu biliyorum müzik temas işidir. O notanın, o sözün ve onlardan oluşan bütünün size temas etmesi gerekir. 
Uzun bir süredir hayatımın arka planında Tom Waits çalıyor gibi hissediyorum. Durduramadığım, kapatamadığım, sesini kısamadığım, sesini açamadığım bir müzik çalıyor orada, benden bağımsız! O tınıya yaklaşan, o tınıyla frekansı tutan herşeyi diğerlerinden daha çok seviyorum. Roland, I Feel You, The Last Days Of Rome ve You Cannot Cast Out The Demons’ı dinlediğimde Tom Waits’den M83’ye Figurine’den Elbow’a sevdiğim bir sürü müziğin birleşimini buldum. Benim için Get Well Soon herşeyden önce denge demekti. Vokalin dengesi, kelimelerin dengesi, enstrümanların dengesi ve sesin dengesi! Siz ne kadar çığlık çığlığa terazinin kefesini aşırmaya çalışsanız da asla bozamayacağınız bir kararlılık var müziklerinde. 

9 Mart 2013 gecesi Roxy’de Kıyı Müzik’in ön ayak olmasıyla Get Well Soon’u canlı izleyebilme, dinleyebilme şansımız oldu. Ömrümde ilk defa (akustik olmayan) bir konserde bu kadar güzel bir ses sistemiyle müzik dinledim. Get Well Soon’un dengesi ve uyumu adeta tüm aletlere de yansımıştı. Her enstrümanın sesini ayrı ayrı duyabildik, her kelimeyi doğru düzgün işitebildik... Benim için rüya gibi bir geceydi... Hiç bitmesin istedim....

Kıyı Müzik’e çok teşekkür ediyorum!!!





5 Mart 2013 Salı

Benim JohnGrantLand'im

Sadece senin için anlamı olanı, anlamlı olanı diğerleriyle onların da ilgisini çekebilecek şekilde paylaşabilmek bazılarına verilmiş yeteneklerdendir. Bu insanları ömrüm boyunca kıskanmışımdır. John Grant belki de en çok kıskandıklarımdan. Çünkü tüm hayatını, bütün yaşadıklarını şarkılarına sığdırabiliyor:

'Before that Honeybear had given up, he felt so sad and lonely
Then one night he looked up and he saw, he saw his one and only and he said, Please don't
take him 'cause I love him, he's my joy and my life'

'And I feel just like Sigourney Weaver
When she had to kill those aliens
And one guy tried to get them back to the earth
and she couldn't believe her ears'

Onun her kelimesinin, her notasının bir öyküsü var ve çığlık çığlığa, usul usul, derinden haykırıyor... John Grant hep mesafesini koruyor ve asla sınırı aşmıyor... Bence dinleyicisiyle arasındaki bağın gücü de buradan geliyor. Sanki bir havayi fişek, kulaklarından içeri girince zihninde patlıyor, binlerce duyguyla birlikte.


2012'nın sonunda yayınladığı Pale Green Ghosts single'ı ile heyecanla beklemeye başladığımız albüm nihayet çıktı... Muhteşem bir sound ve olağanüstü bir vokal. Şarkı sözlerine ise diyecek yok... Herkes dinlesin, herkes kendi JohnGrantLand'ine giriş yapsın!