10 Temmuz 2013 Çarşamba

Dinky - Dimension D

Sınırlar görünmez oluyor, vizeler kalkıyor, kültürler birlikte yaşamanın, kaynaşmanın ve özgün kalabilmenin yolunu buluyor, yeni ve cesur bir dünya doğuyor; biz bunu hayal ediyoruz. Kimi zaman çok yaklaştık galiba nidalarını duyuyorum. Böyle bir devrim olursa müzikle başlamalı diye düşünüyorum. Müzisyenler dünyanın kıyısında doğup, bir ucunda büyüyüp, başka bir köşesinde müzik yapabilme fırsatına sahipler. Yaptıkları müzikte geçtikleri her köşenin, gördükleri her yüzün, duydukları her sesin izini aktarıyorlar. Tüm hayatlarını yalayıp geçen bir tat bırakıyorlar. Böylece müzik tüm etiketlerden sıyrılıp salt kendisi olarak ulaşabiliyor bize, üzerinde güzel baharatlarla...


Alejandra Iglesias nam-ı diğer Dinky Şili’den bir müzik kadını. Daha henüz tanıştım onun müziğiyle. Geçmişini bilmiyorum. Önceki ‘sound’u hakkında yorum yapamayacağım ama Dimension D albümünde gerçekten harika bir noktaya gelmiş. Hayatına biraz göz attığımda bir çok sanat dalında eğitimler aldığını ve hayatının çeşitli evrelerinde Cocteau Twins’den Depeche Mode, Prince ve The Cramps’a, Brian Eno ve Eric Satie’den Plastikman, Aphex Twin ve Carl Craig’e, Ricardo Villalobos’dan Dany Jack, Atom Heart ve Sven Vaeth’e bir çok müzisyenden ilham aldığını görüyorum. Bütün bunlarım birikimi ve güncel akımların etkisiyle Dimension D albümünde jazzy, classical yaklaşımlar synth ile harmanlanmış. Albümün genelinde derinlik hissi, mekansal bir kavrayış ve hafif bir melankoli hakim.  

Dinky - Falling Angel


7 Haziran 2013 Cuma

Giorgio - Daft Punk - Kerem Işık

Toplumsal Tarih, hatta kendi kişisel tarihimiz bile, katmanlardan; bir sürü sarmal ve dikey, yatay, verev çizgilerin kesişimlerinden oluşuyor. Bazen karanlık zamanlar içinden geçeriz. Gözümüzün bu karanlığa alışması biraz zaman alır. Alışmamızla beraber ufukta bir ışık görmeye başlarız. İşte herkes için bu ışık değişik anlamlar taşır. En karanlık zamanlarda bile, tam da dibe çöktüm derken hep bir umut vardır. Bu umudu benim için müzik taşır, müzikle anlamlanır.

Giovanni Giorgio Moroder, Daft Punk’ın Random Access Memories albümü ile tekrar hayatımıza girdi. Giorgio benim için, Oasis ve Casablanca Records’un unutulmaz albümlerinin arkasındaki isim olmuştur hep. Yıllarca sevdiğim her albümde aynı etiketi görüp kim arkasında olduğunu bilememiştim. Giovanni Giorgio Moroder için Synth’e adanmış bir hayat diyebiliriz. Ramdom Access Memories albümündeki Giorgio By Moroder şarkısıyla ilgim tekrar geri geldi ve şarkı sözlerindeki ‘‘Ben de yapabilirim’’ vurgusu son günlerde içinde yaşadığım ruh haline de iyi geldi. Evet, gerçekten inanırsak, gerçekten peşinde koşarsak yapabiliriz. 

Giorgio By Moroder - Daft Punk 

‘’When I was fifteen, sixteen, when I really started to play the guitar,
I definitely wanted to become a musician.
It was almost impossible because the dream was so big.
I didn’t see any chance because I was living in a little town; I was studying.
And When I finally broke away from school and become a musician, 
I thought, ‘‘Well, now I may have a little bit of chance,’’
Because all I really wanted to do is music - and not only play music,
But compose music.

At the time, in Germany, in ’69-’70, they had already discotheques.
So, I would take my car, would go to a discotheque and sing maybe 30 minutes. I think I had about seven, eight songs. I would partially sleep in the car because I didn’t want to 
drive home and that help me for about almost two years to survive in the beginning.

I wanted to do a album with the sound of the ‘50s, the sound of the ‘60s, of the ‘70s and then have a sound of the future. And I said, ‘‘Wait a second... I know the synthesizer - why don’t I use the synthesizer which is the sound of the future?’’ And I didn’t have ant idea what to do, but I knew I needed a click so we put a click on the 24 track which then was synched to the Moog Modular. I knew that it could be a sound of the future but I didn’t realise how much the impact it would be. 

My name is Giovanni Giorgio, but everybody calls me Giorgio.

Once you free your mind about a concept of harmony and music being correct, you can do whatever you want. So, nobody told me what to do, and there was no preconception of what to do.’’

Giorgio’nun unutulmaz şarkısı ‘What A Night’ ve Studo54‘dan muhteşem görüntüler. 



Daft Punk’ın Bu albümünü dinlerken, özellikle de Giorgio By Moroder şarkısıyla birlikte okunması gereken muhteşem bir öykü Kerem Işık’ın YKY’den çıkan Aslında Cennet de Yok kitabının giriş öyküsü Unut Gitsin:

‘‘...Yüzlerine bakarak kim olduklarını, nereye gittiklerin, ne iş yaptıklarını, evli olup olmadıklarını, hayatlarında hiç büyük bir kavgaya karışıp karışmadıklarını düşünüyorum. İnsanların normal gelişimlerini tamamlayabilmek için büyük bir kavgaya karışmaları gerektiğine inandığım için o ışığı görmek istiyorum gözlerinde...’’






28 Mayıs 2013 Salı

Glorious! Mick Harvey




ve ‘‘GOD made the hammer, from fire and rain’’

Bizi de notalardan yaratmış olmalı ki tüm duyguları şarkılarda hissedebiliyoruz. Midnight On Ramparts’daki gibi bir ıslık ve gitarla boyut değiştirebiliyoruz. Mick Harvey'in son albümü FOUR (Acts of Love) henüz çıktı, hep olduğu gibi yine muhteşem bir albüm. Başından sonuna aralıksız, bir nefeste dinlenilmesi gereken, kesinlikle bütün bir albüm... Albüm’de Mick Harvey’e JP Shilo ve Rosie Westbrook eşlik ediyor. Ayrıca Pj Harvey, T. McKay, V. Morrison, E. Kuepper, R. Orbisson ve W. Jennings gibi isimleri de şarkı sözlerinde görüyoruz...

‘‘One man's right is another man's wrong, one man's curse is another man's song’’

Hank Williams’dan Guy Clark’a uzanan bir serüven Mick Harvey...

27 Mayıs gecesi Nublu İstanbul’da herşey çok küçük ve az idi ama müzik çok büyüktü... Sanki her birimizin evinin salonuna konuk olmuştu, başbaşa çalıp söylüyorduk... Samimiyeti müziğe olan tutkusundan ve kuvvetli bağından geliyordu...  

Gece:

''For every father's daughter 
For every mother's son 
The only think the same 
Is that is ain't for everyone 
Hank Williams said it best 
He said it a long time ago 
"Unless you have made no mistakes in your life 
Be careful of stones that you throw"''

Sözleriyle kapandı...



18 Mart 2013 Pazartesi

Get Well Soon Roxy'deydi!


Gecikmiş bir yazı!

Bazı tınılar bir gün gelir konar kulağımıza. Ne kadar çabalarsak çabalayalım gitmek bilmezler. Nedir onları özel kılan? Buna cevap vermeye benim havsalam yetmiyor. 
Ama şunu biliyorum müzik temas işidir. O notanın, o sözün ve onlardan oluşan bütünün size temas etmesi gerekir. 
Uzun bir süredir hayatımın arka planında Tom Waits çalıyor gibi hissediyorum. Durduramadığım, kapatamadığım, sesini kısamadığım, sesini açamadığım bir müzik çalıyor orada, benden bağımsız! O tınıya yaklaşan, o tınıyla frekansı tutan herşeyi diğerlerinden daha çok seviyorum. Roland, I Feel You, The Last Days Of Rome ve You Cannot Cast Out The Demons’ı dinlediğimde Tom Waits’den M83’ye Figurine’den Elbow’a sevdiğim bir sürü müziğin birleşimini buldum. Benim için Get Well Soon herşeyden önce denge demekti. Vokalin dengesi, kelimelerin dengesi, enstrümanların dengesi ve sesin dengesi! Siz ne kadar çığlık çığlığa terazinin kefesini aşırmaya çalışsanız da asla bozamayacağınız bir kararlılık var müziklerinde. 

9 Mart 2013 gecesi Roxy’de Kıyı Müzik’in ön ayak olmasıyla Get Well Soon’u canlı izleyebilme, dinleyebilme şansımız oldu. Ömrümde ilk defa (akustik olmayan) bir konserde bu kadar güzel bir ses sistemiyle müzik dinledim. Get Well Soon’un dengesi ve uyumu adeta tüm aletlere de yansımıştı. Her enstrümanın sesini ayrı ayrı duyabildik, her kelimeyi doğru düzgün işitebildik... Benim için rüya gibi bir geceydi... Hiç bitmesin istedim....

Kıyı Müzik’e çok teşekkür ediyorum!!!





5 Mart 2013 Salı

Benim JohnGrantLand'im

Sadece senin için anlamı olanı, anlamlı olanı diğerleriyle onların da ilgisini çekebilecek şekilde paylaşabilmek bazılarına verilmiş yeteneklerdendir. Bu insanları ömrüm boyunca kıskanmışımdır. John Grant belki de en çok kıskandıklarımdan. Çünkü tüm hayatını, bütün yaşadıklarını şarkılarına sığdırabiliyor:

'Before that Honeybear had given up, he felt so sad and lonely
Then one night he looked up and he saw, he saw his one and only and he said, Please don't
take him 'cause I love him, he's my joy and my life'

'And I feel just like Sigourney Weaver
When she had to kill those aliens
And one guy tried to get them back to the earth
and she couldn't believe her ears'

Onun her kelimesinin, her notasının bir öyküsü var ve çığlık çığlığa, usul usul, derinden haykırıyor... John Grant hep mesafesini koruyor ve asla sınırı aşmıyor... Bence dinleyicisiyle arasındaki bağın gücü de buradan geliyor. Sanki bir havayi fişek, kulaklarından içeri girince zihninde patlıyor, binlerce duyguyla birlikte.


2012'nın sonunda yayınladığı Pale Green Ghosts single'ı ile heyecanla beklemeye başladığımız albüm nihayet çıktı... Muhteşem bir sound ve olağanüstü bir vokal. Şarkı sözlerine ise diyecek yok... Herkes dinlesin, herkes kendi JohnGrantLand'ine giriş yapsın!






13 Ocak 2013 Pazar

2012 Müzik Dolu Geçti...

2012, Müzikal anlamda verimli geçen bir yıldı. Yeni albümler, yeni keşifler konserler ve festivaller yılı. Yılın unutulmaz olayı ise MADONNA MDNA TOUR ve Golden Triangle ayrıcalığı oldu. 
() Yılın en büyük keşfi Kanadalı Synthpop grubu TRUST oldu. TRST albümlerini dinler dinlemez, kalbimin orta yerinden oklanmış gibi hissetim. Günlerce kulağımdan indirmedim. Beklenmedik birşey oldu ve TRUST 2013'un ilk etkinliği olarak SalonIKSV'ye geldi. Görünen o ki 2013 de çok verimli geçecek. 
() Beach House ile de bir pazar sabahı ormana koşmaya giderken tanıştım. Bu yıl çıkan Bloom albümleri muhteşem ve huzur dolu... Takip listemin baş sıralarında yer almayı başardılar.
() How To Dress Well ve Hundred Waters için yılın süpriz karşılaşmaları diyebilirim. How To Dress Well'in Total Loss albümü oldukça başarılıydı; Ambient, Chill-out ve Lo-fi'nin çevresinde dolaşan deneysel bir müzik diyebilirim.  Hundred Waters'ın aynı adlı albümü ise Amerikadan esintiler getirdi. Benim çok sevdiğim vokal tarzıyla hemen kalbimi çaldılar. Albümdeki tüm parçalar ortalamamın çok üzerindeydi. Soundlarına ise diyecek lafım yok...
() Jimmy Tamborello'nun solo projesi Dntel ise Aimlessness albümüyle electronica'nın keyfini ve huzurunu yaşattı. Kulağımdaki tüm pasları bir çırpıda temizledi diyebilirim. 
() Techno / House ve Deep House üçgeninde ise Amirali - In Time albümü ve Austin Ceasar - Cruise Forever albümü yeni keşiflerim oldu. Ayrıca Recondite'in On Acid albümü de çok tatminkardı.
() Yılın en başarılı female Vocal keşfi ise Susanne Sundfor oldu. Diamonds ve White Foxes ile başlayan The Slicone Veil albümü, tekrar tekrar bıkmadan dinlenildi. Sundfor, jazz temelli müziği, muhteşem vokali ve şarkı sözlerindeki başarısıyla övgüye değer. Ayrıca Röyksopp ile yaptığı Depeche Mode cover'ı Ice Machine'i de harika!!!
() WhoMadeWho, 2012 de keşfeder etmez, konser haberini aldığım bir grup oldu. Danimarkadan electropop/electroclash, indie rock tabanlı bir dance albümü olan Brighter, Kompakt etiketiyle yayınlandı. WhoMadeWho kompakt ile çalışmaya başlayınca tarzını da biraz kaygan bir zemine çekmiş ama oldukça sağlam durabilmeyi başarmış. Canlı performansları da yeterince tatminkardı. 2013'e girer girmez bir WhoMadeWho konseri haberi daha aldık. Haftaya izliyoruz....
() Labyrinth Ear'ın aynı isimli EP'si yılın sonunda doğru olan keşiflerimden. Kendilerini sıkı bir takibe aldım.
() Ve Sascha Funke ve Julienne Dessagne'den oluşan Saschienne!!! Yıla Unknown albümü ve aynı adlı şarkısıyla damgasını vurdu diyebilirim. 

Peki 2012'de kimlerin yeni albümleri ile heyecanlandım:

() The XX'in Coexist'i ilk albümün devamı niteliğinde fevkalade bir 2. albüm olmuştu. 2. albümler genelde risklidir. İlkindeki başarıyı yakalayamama ihtimali vardır. Tüm o başarının bir tesadüften ibaret olduğu hissine kapılmamıza yol açabilir. Lakin, Coexist tam tersine The XX'in müziğinin daha uzun yıllar bizi memnun edeceğini kanıtladı. 
() Pet Shop Boys'un yeni albümü Elysium bir çok insanın aksine beni tatmin etti. Keyifle dinledim.
() Hot Chip'in albümü In Our Heads ise çıkar çıkmaz bir süre liste başım oldu. 
() Ve Elbette Madonna'nın MDNA albümü! Konserinin büyüsüyle pek tarafsız değerlendiremediğim bir albüm oldu. Genel olarak sevdim, içinden bir çok şarkıyı da atmak istedim. Madonna albümleri içerisinde bir değerlendirme yaparsam son sıraları zorlar. (Hard Candy hala sonuncu!!!)

2012'nin en iyi 20'si ise şöyle:

WhoMadeWho - Brighter - Never Had a Time
WhoMadeWho - Brighter - Greyhound
WhoMadeWho - Brighter - Inside World

Hot Chip - In our Heads - How Do You Do
Hot Chip - In our Heads - Look At Where We Are

Recondite - On Acid - Jaded
Pet Shop Boys - Elysium - Leaving
Dntel - Aimlessness - Jitters
Susanne Sundfor - The Silicone Veil - White Foxes
Trust - TRST - Chrissy E.

Saschienne - Unknown - Unknown
Saschienne - Unknown - Cache

Amirali - In Time - Last Words
Nu- Get Lost V-Mixed By Acid Pauli - Man O To
Tripmastaz - Dj Kicks-Maya Jane Coles - Guess Who
Chasing Kurt -Dj Kicks-Maya Jane Coles - Money
Beach House - Bloom - Myth
Sixth Avenue Express - Ain't No Use (Carl Douglas - Ain't No Use)

The XX - Coexist - Angels
The XX - Coexist - Chained










21 Aralık 2012 Cuma

Dirty Hands vs. Beş Sevim Apartmanı


''Rüyasında kendini aşık gören kimse aklını yitirecek demektir. Rüyada aşk, şuur dünyasının kralıdır. İçine girdiği ruhu isterse atlıkarıncalarla gezdirir, isterse dipsiz uçurumların kasvetine düşürür. Nasıl isterse…'' Beş Sevim Apartmanı

''I hold my breath each time you breathe
I hold my breath each time you breathe
each time you breathe, I die for love'' 
Die For Love - Dirty Hands

Dirty Hands, 2009 yılında keşfettiğim 2008 yılından bir albüm. Canadalı elektronik müzik grubu Johhny Hollow'un 2. albümü. Biraz gotik, biraz karanlık, deneysel ve derin… Cinperi masalları anlatır gibi; hiç uyanamadığınız, sıkışıp kaldığınız bir rüya gibi… 

Peki, 2009 yılında dinlediğim bir albümü neden şimdi paylaşıyorum:

Mine Söğüt'un ilk romanı Beş Sevim Apartmanı - Rüya Tabirli Cinperi Yalanları'nı okumaya başladım. İlk sayfasından itibaren sanki o apartmanın içinde aralıksız çalan albüm Dirty Hands idi. 

''This Hollow World
is holding onto me
my Soul my Mind
is held magnetically
electric friction
washes over me
it feels so creepy
it feels so creepy'' 
This Hollow World - Dirty Hands

''Rüyada ipek elbise görmek, gören kimse için aşka işarettir. Rüyada kırmızı ipek elbise gören, karşılıksız aşkla tanışacak demektir. Rüyayı gören sevilecek ama seven sevilenin sevdiceği olmayacaktır.'' Beş Sevim Apartmanı